Gözden Geçirmek
-
okumak
- "İşkembe ayıklamaktan, bulaşık yıkamaktan göz açamıyordum." (Orhan Kemal)
- "Daha ileride denizin yüzünü birdenbire allak bullak eden akıntıya benzer bir çırpıntı oluyor, bu çırpıntı göz açıp kapayıncaya kadar kesiliyor." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Göz alabildiğine uzanan yeşil tepelerin, ruha ferahlık veren bir munis enginliği vardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Kocakarı yöntemlerine inanmayı göz ardı ettiğini söyleyemezdim." (Ayşe Kulin)
-
niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak, incelemek, muayene etmek
- "Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin."
- "O sıralar Avrupa'da bir büyük piyano ustası gözleri kamaştırıyordu." (Nadir Nadi)
- "Öbürü göğsünden ağır yaralı iki erin geriye alınmalarına göz kulak oluyordu." (Atilla İlhan)
- "Akşam hazırlanmış sofrayı gözden geçirmek için odasından çıktı." (Ayla Kutlu)
-
araç, motor vb.nin çalışıp çalışmadığını incelemek, denemek, denetlemek
- "Bu sefer alacaklı gözüyle baktım."
- "Eski oyuncunun gözlerinde şimşekler çaktı, yutkundu." (Halide Edip Adıvar)
- "Kayaların gözüme kestirdiğim bir yerinden aşağı inmeye başladım." (Reşat Nuri Güntekin)